28 Aralık 2012

Yeni Yıla Girerken..

Yeni yıla çok az kaldı. Yaptıklarımız ve yapacaklarımızın gözümüzün önünden geçtiği bir dönemdeyiz.  Benim için, 2012 çok güzel ve özel! Bu yıl oğlum dünyaya geldi ve Anne oldum..
Anne olmak dünyaya başka gözle bakmamı sağladı. Hayatım, isteklerim, hobilerim kısaca değişmez diye düşündüğüm herşey değişti. Annelik kapladı bütün yılımı:) Seni çok sevdim 2012, sende inşallah bu kadar güzel olursun:)

Eee.. 2012 yi geri de bırakırken sokakları yeni yıl coşkusu aldı. Her yer cıvıl cıvıl. Biz oğlumla dışarı çıkıp Noel babayla tanıştık bile. Siz de evde miskin miskin oturmak yerine sokaklara çıkın, tadını çıkarın ışıl ışıl sokakların..
Mutlu yıllar hepinize:)







24 Aralık 2012

Emziren Annelerin Sırt Ağrıları

Doğduklarında 3-3,5 kg olan bebekler bir de bakmışsınız 10 kg'yu geçmiş. Bebekler kilo aldıkça aah ne güzel büyüyor! deyip seviniyoruz. Peki ya  bebekler kilo aldıkça, onları sürekli taşıyan annelerin hali ne olacak? Yok emzir, yok altını değiştir, yok ağladı pışpışla derken belki de 50 defadan fazla indirip kaldırıyoruz bebekleri:) İşte başlıyor sırt ve bel ağrıları. Hele de uykusuzluk, yorgunluk  ve stres varsa kaslarımız daha da ağrıyor değil mi? Hayatında hep spor olan ben, kol kaslarım belirgin olmasın diye hep omuz-sırt çalışmayı ihmal etmişimdir. Bu ihmalkarlığım bana  acı dolu geri dönüş yaptı. Bir sabah uyandığımda sırtım öbek öbek şişmişti. Acılar içinde kendimi doktor kapısında buldum. Doktor sırt ve boyun kaslarımı güçlendirmemi söylemişti. Başladım çalışmaya..geçti mi geçmedi düzenli yapamadığım için ama en azından hafifledi. O yüzden size tavsiyem;
( emziren bir anne olacağınızı düşününerek)


  • Hamile kalmadan omuz-boyun ve sırt kaslarınızı güçlendirin.(En güzel yöntem)
  • Sezeryan olduysanız yaklaşık bir aydan sonra egzersiz yapabilirsiniz.
  • Hamileliğinizde fazla kilo almamaya özen gösterin.
  • Günde en az 2 setten 10 ar dk egzersiz yapın.
  • Bebeğinizi kucağınıza alırken dizlerinizi bükerek bacak kaslarınızı kullanın.
  • Emzirirken bebeğin üzerine eğilmeyin.
İşte emziren annelerin yapması gereken çok basit omuz-boyun egzersizleri; (Aşagıdaki egzersizleri doktorum herkesin yapabileceği basit egzersizler olarak nitelendirdiği için paylaşıyorum)





PS:Anneler dikkat! Çok fazla spor yapılması laktik asit seviyesini artırarak sütün kalitesini bozmaktadır.

21 Aralık 2012

Televizyonun Bebek Gelişimine Etkileri

İlk zamanlarda televizyon renkli, hareketli, sesli görüntüsü  nedeniyle Rüzgarın ilgi alanındaydı. Reklamlar çıktığında, aile büyükleri aaa.. bak anladı! ne güzel izliyor! demeye başladılar. Tabii ben doktorumuzun kesin uyarısı üzerine, hemen kapatsam da her seferinde bir sürü açıklama yapmak zorunda oluşum, en sıkıcı ve yorucu kısmı olsa gerek.
Başlıyorum işte; televizyonda özellikle reklamlarda ses efektleri, sürekli değişen format ile bir şeyler öğrenen çocuklarda ileride dikkat dağınıklığı olduğunu. Eee siz de olmadı ama diyorlar ardından..Bizim jenerasyonda (80'li yıllar) televizyonda kaç tane kanal vardı. Reklamlar böyle miydi? Ne zamanki bilgisayar çıktı reklamlar aldı başını gitti ve bizden sonraki jenerasyonlarda dikkat dağınıklığı hastalığı meydana çıktı. Çünkü okul sıralarına gelindiğinde efektlerle, hareketli şekillerle öğrenmeye çalışan çocuklara kara tahta sıkıcı gelmeye başladı.


Televizyon izleyen bebekler derinlik, genişlik, perspektif farklılıklarını öğrenemiyor. Bebeklerin en önemli beyin gelişimlerinden biri nesnelere, farklı açılardan bakınca onları farklı göreceklerinin bilgisidir. Televizyona hangi açıdan bakarlarsa baksınlar aynı şeyi görürler. Ve bizim gibi ayırt edemezler. Bebekler televizyondaki iki boyutlu bir nesne ile üç boyutlu nesne arasındaki farkı öğrenemezler. Birde bebekler uzanarak cisimleri yakalamaya çalışarak derinlik , genişlik kavramını öğrenirler. Fakat televizyon da hangisinin yakın hangisinin uzak olduğuna karar veremezler. Televizyonda gördüklerini ayrı ayrı nesneler olarak değilde, bir bütün olarak algılarlar. Bu nedenle nesneleri takip etmek yerine, ekrana kilitlenirler.


Bebeklerle iletişim kurarak, elimizle nesneleri göstererek öğretmek dil gelişimine katkı sağlamaktadır. Dili yüz ifadesi, ses tonu ve işaretlerle soru-cevap ile  karşılıklı etkileşimlerle öğrenmesi daha etkili. Televizyonda karşılıklı iletişim ve çocuğun sosyal iletişimle dil öğrenmesi mümkün değildir.

'Televizyonun bebek gelişimini nasıl etkilediği konusunda yapılan araştırmalar TV’nin sakıncalarını net şekilde ortaya koymuştur. Örneğin, 2007 yılında Journal of Developmental Psychology’de yayınlanan bir çalışmaya göre, 8-16 aylık dönemde bir bebeğin televizyon seyrettiği her saat başına 3 yaşındaki dil becerisinin 6-8 kelime daha geri olduğu gösterilmiştir. Ayrıca televizyona maruz kalan 12-36 aylık çocukların hafıza, dikkat ve odaklanma becerisi bakımından televizyonla tanışmayan çocuklara göre dezavantajlı olduğu bulunmuştur.  The Archives of Pediatrics dergisinde 2010 yılında yayınlanan bir çalışmada ise haftada birkaç kez dvd izleyen ve hiç izlemeyen çocuklar karşılaştırılmıştır. Bu çalışma ise, ne kadar erken yaşta dvd izlemeye başlanırsa ilerleyen dönemde kelime hazinesinin o denli geri kaldığını göstermiştir.'(Uzman Psikolog/Pedagog Sinem Olcay)

Çocuklarımızın  ilk yıllarında dil ve zeka gelişimi çok hızlıdır. Araştırmalara göre, beyin gelişiminin %70’i yaşamın ilk yılında, %90’i ise ilk 5 yılda tamamlamaktadır. Bence bu yıllarda bebeklerimizin gelişimine yatırım yapmalı ve gelişimlerini destekleyici oyunlar oynamalıyız. Bazı ebeveynler bebeklerinin gelişimi için bazen de sussunlar diye televizyonun önüne koyuyorlar bebekleri, bağımlılık haline gelen televizyon daha sonra vazgeçilmez oluyor. Peki televizyon hiç mi izlenmemeli? Açıkçası ben ara sıra eğitici çizgi filmler izlenmesini sakıncalı bulmuyorum. Her zaman çocuklarla eğitici oyunlar oynayamıyoruz, yoğun olduğumuz zamanlarda kısa süreli televizyon ya da dvd izleterek en azından televizyon ile tanışması gerektiğini düşünüyorum. İnanıyorum ki televizyondan da öğreneceği şeyler de var ama bu televizyonun tüm gün açık olması anlamına gelmiyor. Bebeklerimizin bu kıymetli zamanlarını en azından 2 yaşına kadar iyi değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. İnanınki televizyonu hayatımızdan çıkardığımızdan beri boş vakitlerimizi daha verimli ve konuşarak geçirmeye başladık:)


16 Aralık 2012

Bebeğimin İlk Kıyafeti (Hastane Çıkışı)



Hamileyken, oğlumun hastane çıkışı için İzmiri alt üst ettim. Oğlumun ilk kıyafeti çok özel olmalıydı. Bu nedenle en iyisini aramaya çok erken başladım. Bazıları çok desenli, desenini beğendiğimin kalitesi güzel değil, şapkası güzelse tulumu çirkin ve daha bir sürü şey. Bir de hastanede giyilecek gecelik! Aman Allahım bu serüveni anlatmak bile istemiyorum, tüm lohusa gecelikleri dantelli olmak zorunda mı ya da kocaman desenli? O zamanlar konsept yapmayı çok istemiştim mesela uğur böceği konsepti. Annenin geceliğinde uğur böceği, bebeğin ilk kıyafetlerinde minik uğur böceği ve uğur böceği bebek şekerleri..Harika değil mi? Mickey Mouse lu konsept de aklımdan hiç çıkmadı. Ne uğur böceği ne de Mickey Mouse lu bir hastane çıkışı bulabildim. Bulduğum tek şey Mickey Mouse'lu lohusa geceliği oldu. Oda kırmızı ben erkek annesiyim bozmasın deyip vazgeçtim.
Oğluma beyaz ve sevimli bir hastane çıkışı ve bana da beyaz ama dantelsiz bir gecelik. Ne zamanki oğlum doğduktan sonra eşimin iş yerinden doğum hediyesi geldi, tühh dedim. Neden ben bunu bilmiyordum. Bir sepet; sepetin üstünde Rüzgar alp yazıyor. İçinde havlusundan, battaniyesine kadar, önlüğünden mendiline kadar herşeye oğlumun adı işlenmişti. Gittiğimiz her yerde sormaya başladılar. Bu süper hastane çıkışı, konsept bile olabililir diye düşündüm. Yeni doğan ikiz yeğenlerime almak elzem oldu tabi. Hemen firmayı aradım, telefonda da çok yardımcı oldular. Hemen 3 gün içinde de yolluyorlar. İnternet sitelerindeki hediye paketlerinin dışında bile herşeyi yapıyorlar yani sizin hayal gücünüze kalmış. Hem de organik:)

Biz konsept yapamadık ama umarım siz yaparsınız..

www.kidomino.com



Süper Anne Olurken Çalışmak mı Çalışmamak mı?

İşe başlamama ramak kala bakıcımız işten ayrıldı. Bakıcı işi büyük bir mesele haline geldikçe, ailem aman boşver çocuğunu büyüt ondan sonra işe başlarsın demeye başladı. Şöyle bir düşündüm, evde kalırsam nasıl olur diye..oğlumla her gün düşünmesi bile güzel:) Ama;

Süper anne olurken sosyal hayatınızı ve her şeyden önce kendinizi unutmamalısınız diye düşünüyorum. Bazı anneler abartılı bir sorumluluk duygusu içinde kendilerini, eşlerini, mesleklerini unutup anneliği ön plana çıkarıyor. Çocukları için doktordan daha çok bilgiye sahip, çocukları sağlıklı yesin diye kalorilerini hesaplayan, parmakları acıyor diye ödevlerini yapan, okul çantasını taşıyan, çocukları bir şeye uzandığında onu kalkıp kendi veren, ev kirlenmesin diye çocuk büyüdüğü halde kendi yediren, çocukların önündeki engelleri tek tek kaldıran anneler.. Bu süper anne olmak değil, bu çocukların sorumluluk duygusunun gelişebilmesi için gerekli olan deneyimleri, çocuğun elinden alarak iyi bir anne gibi gözükmek bence.
Süper anne olurken, süper çocuğu yaratma çabası içinde onun bireysel özelliklerinin gelişmesini engellemek ,törpülemektense daha ilk aylardan ona bir birey olduğunu öğretmek lazım diye düşünüyorum. Onu başkaları ile bırakıp, başka şeyler öğrenmesini sağlamalıyız. Sonra büyüdüğünde kendi işini kendi yapsın dediğimizde, çocuk ne olduğunu anlayamaz ki. Çünkü annesinin her şeyine koşturmasına alışmıştır, bunların kendi sorumluluğu olduğunu bile bilmiyordur. İşte bu anda başlar çatışma..Kendini ANNE olmaya adamış bir anne olmayın, kendi ilgi ve isteklerinizden vazgeçmeyin. Çünkü çocuklarımız da bizim gibi ilgi ve isteklerini bilen bireyler olsun.

Ayrıca, süper anne olmanın ilk şartı 'Annenin Mutluluğu'! Anne mutlu olmalı ki çocuğu ile kaliteli vakit geçirsin. Peki çalışmak mı lazım? Ben çalışınca kendimi daha iyi hissediyorum, daha sosyal hissediyorum. Daha da ötesi çalıştığım zaman, ekonomiyi, piyasayı, teknolojiyi, modayı ve trendleri daha iyi takip edebiliyorum. Buda bana mutluluk veriyor:)

Bizim Rüzgarı bırakıp gidebileceğimiz bir seçeneğimiz yok. Bu nedenle tercihimizi bakıcıdan yana kullanmak zorunda kaldık. Rüzgar, bakıcı işe başlayınca bana düşkün olmaya başladı. Dayısının, dedesinin, arkadaşlarımın elinden yemek yiyen çocuk bakıcıya kafa çevirdi. Artık büyüdü de mi anladı bilemiyorum ama çocuğumla aramdaki ilişkinin bağımlılığa dönüşmesini istemiyorum. Anneye bağımlı bir çocuk, kendi başına nasıl bağımsız bir çocuk olabilir? Bu nedenle çalışmaya ve bakıcı bulma çalışmalarına devam...

9 Aralık 2012

Müthiş tatlı

Bayıldım, bayıldık.. Oxford'ta Coco da Alperle haftada bir kere mutlaka yediğimiz Boneffee Pie yapmaya kalkışmışken bir de baktım ki malzeme eksik. Hemen kayınvalidemi aradım. Kayınvalidem yemek, pasta, tatlı konusunda konuşturur. İşte parmak ısıttıran pratik pasta:) Misafirlerimiz geldikten sonra ancak üzerini süsleyebildiğimden ( bebekli olunca böyle oluyor) fotoğrafta aceleye geldi.. Bu arada içindekiler muhallebi yapımında kullanılan malzemeler. Şekeri az kullanırsanız ve bebe bisküvisi ile yaparsanız, 1 yaşından sonra bebeklere yedirilebilir diye düşünüyorum, Rüzgar uyandığında kalmadığından tadına bakamadı bile:)

Malzemeler: 

1 lt süt
3 kaşık un
1 yemek kaşığı nişasta
1 paket vanilya
1 yumurta sarısı
2-3 yemek kaşığı labne peyniri
1 yemek kaşığı krema ( kayın validem yarim paket labne varsa krema koymaya gerek yok demişti ama labnem ancak  2-3 kaşık arası çıktı)
1 bardak şeker
3 paket burçak bisküvi (kayın validem kedi dili demişti olmadığından bu şekilde yaptık.)
İsteğe göre meyve:biz muz ve çilek kullandık

Yapılışı:

Hepsini tencereye koyup kaynayana kadar karıştıralim. Unu süt soğukken koyup karıştırırsanız topak topak olmaz.1-2 dk kaynadıktan sonra ocaktan alıp ılımasını bekleyelim.

Borcama dizdiğiniz bisküvilerin üzerine hazırladığınız karışımı döküp, karışımın üstüne tekrar bisküvi dizip muz koyalim. Tekrar karışımı döküp, streçleyip buzdolabına koyalim. Soğuduktan sonra çilekle süsleyip afiyetle yemeniz dileğiyle..

8 Aralık 2012

Şeker Hamurlu Cupcake

İşim nedeni ile bir ara pasta satın almasında çalışırken, Türkiyenin en ünlü pasta şefleriyle pasta yapma fırsatım oldu. Hatta katalog çekimi sırasında şeker hamurlu pasta yapımını usta ellerden görme şansım oldu. Oğlumun doğum günü pastasını kendim yaparım diye düşünürken, günümde cupcakelerle denemeye karar verdim. İki gün önceden başladım yapmaya..

Şeker Hamuru Yapımı:

Şeker hamuru 3 şekilde yapılıyor.

1-Glikoz, Gliserin, Toz jelatin, Pudra şekeri (Hazır şekilde satılıyor, Online olarak ta satılıyor)
2-Türk lokumu-Pudra şekeri
3-Marshmallow-Pudra şekeri


Ben şeker hamurunu yeriz diye düşündüğüm için ve gidip hazır hamur şekeri almaya vaktim olmadığı için marshmallow- pudra şekeri olanını yaptım. 

Tarif:

Bütün marketlerde bulabileceğiniz marhmallowları benmari usulu ile eriteceğiz. Marshmallowları alırken biri pembe birini de beyaz alırsanız renk seçeneğiniz artar.
Tencerenize uygun bir borcama 1 paket marsmallowu koyun. İçine de kaynamış su, yalnız suyun miktarı tencerenin yarısından az olmalı çünkü marsmallowlara kaynarken su sıçramaması lazım. Arada sırada üstekileri alta gelecek şekilde karıştırın sabırsızlanmayın erimesi uzun sürüyor. Eridikten sonra 3 kaşık su ve bir tutam tuz ekleyin.
Tezgahın üstüne muhakkak bolca pudra dokun. Elinizi bulaştırmadan yine pudra şekeri dökün, yoğrulacak kıvama gelinceye kadar kaşıkla karıştırıp (çünkü yapış yapış) pudra şekeri dökmeye devam edin. 1 paket marshmallowa 2,5 paket pudra şekeri gidiyor. Birinci paketi yaptıktan sonra aman borcamı yıkamayın çünkü ikinci paket var. Ben hemen lavaboya koyduğumdan ıslanmış oldu ve yıkamak zorunda kaldım:( kuruduğu için marshmallowları çıkarması çok zor.





Oldu:) Şimdi de streç filmi açıp içine margarin sürüp yaptığınız hamuru streç filme sarıp istediğiniz zaman kullanabilirsiniz.
Sonrada parça parça koparıp içine dilerseniz gıda boyası ekleyerek renk renk hamurlar elde edebilirsiniz. Hamura gıda boyası ekledikten sonra yoğurması kolay olsun diye ellerinizi ıslatabilirsiniz. Yine açarken pudra şekeri kullanıyoruz. Hamurları oklava yardımıyla açıp kalıplarınızla şekiller verebilirsiniz. Ben açtığım şekilleri muffine balla yapıştırdım.




Şeker hamuru yapma işi zahmetli olduğundan gerçekten çok vakit alıyor. Ben üzerini yeriz diye düşündüğüm için marshmallowlu yaptım fakat insanlara yenmez izlenimi verdiği için ben bile yemedim. Bu nedenle eğer imkanınız var ise hazır satılanlarını alıp sofralarınıza renk katmanızı öneririm. Birde bu işi yapmadan önce kalıplarınızda önemli eğer yeterli kalıplarınız yoksa hazır olan şeker hamuru süslerinden yararlanabilirsiniz. Benim önceden hazır olarak aldığım hazır şeker hamurları çok işe yaradı.


Keyif alarak yapmanız dileğiyle..

Gün Keyfi

Çocukta yaparım, kariyerde yaparım, kekler yapar börekler açar, para günüde yaparım:) Ama fotoğraf çekmeyi unuturum:) neyse anı yaşadım kendimi avutuyorum. Hazırladığım masanın keşke bir fotoğrafı olsaydı. 
Gelelim menüye;  Meyveli yaş pasta, şeker hamurlu cup cakes, cevizli-havuçlu kek, kayınvalidemin tatlısı, poğaça, patates salatası, kuru biber dolması


Hepsini kendim yapayım derken  bayağı zaman aldı. En çokta cup cakelerin seker hamuru kısmı çok vaktimi aldı. Görüntü süper oldu ama yapmadan önce tarifimdeki gerçekleri okumanızı tavsiye ederim. En favorileri, tarifi istenilenler kayınvalidemin tatlısı ve kuru biber dolmasıydı. Tariflerini ayrıca paylaşacağım




İş arkadaşlarımla yapmış olduğumuz günün ayrı bir keyfi var. Bizim arkadaşlığımızın yanı sıra çocuklarımız da arkadaş olup eğlenceli vakit geçiriyor. Aaaa bir de bu vesileyle para biriktiriyoruz. Bugün bu ortamdan Rüzgarda çok keyif aldı. O kadar çok keyif aldı ki şimdi mışıl mışıl uyuyor..




6 Aralık 2012

Mutlu Bir Bebek İçin..

'Ne düşünürsen o olur' diye bir totemim var benim:) O yüzden herkes bilir olumlu düşünürüm,  her şey olumlu olsun diye. Bir şeyler kötüye gitti mi aklıma kötü şeyler getirmem hemen iyi şeyler düşünürüm. Her şeyin kötüsünü düşünen, sürekli mutsuzluklarından yakınan insanlara da öneririm.
Neyse daha hamileyken bebeğimin mutlu bir bebek olması için ilk adımları attım. Mutlu bir hamilelik yaşamaya, kendimi sürekli şanslı görmeye odaklandım. Bebeğim için işe giderken müzikler dinledim onu daha karnımdayken okşadım, konuştum. Ben mutluysam oda mutlu olur diye zevk aldığım her şeyi yaptım en başta yemek yemek:) Aaa bu  arada iş yerinde stresli bir ortam olduğunda açık açık bebeğim etkileniyor lütfen sessiz olur musunuz bile dedim:)
Oğlum doğduğunda gazlı doğdu, yani hep ağlıyordu. Çok üzüldüm hatta ağladıkça agresif bir çocuk olacak diye günlerce korktum o ağladıkça itiraf ediyorum bende gizli gizli ağladım. Ama şimdi oğlum gülen bir bebek:)

Nasıl mı oldu? Mutlu bir bebeğin sırrı ne biliyor musunuz? Gülen bir aile!!

Rüzgar daha bir aylıkken karşıma alıp gülücükler atıyordum ona hemde kahkahalarla, Alperimi de tembihlemiştim. Uyandığında ilk işin ona gülümsemek olsun diye:) Rüzgarın yanında hiçbir zaman off poff demedik, birbirimizi kırmadık  hep ama hep güldük..

Gülmesinin yanısıra mutlu bir çocuk olmasına da özen gösteriyoruz. Mutlu çocuk oyuncaklarla, her istediğini almakla, güzel eşyalarla yetişmiyor, ona hayatı boyunca pozitif bakış açısı aşılamakla oluyor. Birşeyler yaparken onu yanlız bırakmak yerine onu da dahil edin. Çocuğunuzla mutfakta yemek yaparken, evi temizlerken oyun oynayın. Onu spor yapmaya, enerjik olmaya teşvik edin. Gülerek öyküler anlatın, Kahkahalar atın. Bunları yaparken mükemmel olmaya çalışmayın bırakın olduğu kadar olsun. Kendi başına bir şeyler yapmayı öğrensin. Yemek yerken eline kaşık verin kendi yemeyi öğrensin, yürümek mi istedi denesin, sizin gözetiminizde düşsün. Dokunmak mı istedi bırakın dokunsun, tanısın her şeyi.. Aaa düşer şimdi, yok hastalanır, yok üşür, yok korkar  gibi totemlerden uzak durun. Yani kısacası siz bakış açınızı değiştirin.
Hayata gülen gözlerle bakın ki bebeğinizde sizin baktığınız gözle hayata baksın:)

PS: Geçen gün komşunun oğlu 10.5 aylık oğluma korkutmak için kapının arkasından gelip BÖÖÖÖ!! yaptı. Rüzgar ne yaptı biliyor musunuz? Kahkahalarla ona güldü 'Çok komiksin der' gibi.

3 Aralık 2012

Püreden Topaklı Gıdaya Geçiş

Rüzgarımın yemekle ilgili bitmek bilmeyen serüveninde püreden topaklı gıdaya nasıl geçtiğimize gelince;

Bebeklerin topaklı yiyecek yemeleri için ilk önce püre ve parmak şeklinde doğranmış yiyeceklere aşina olması gerekir. Bu nedenle topaklı yiyeceklere geçiş zamanı 8 ay civarında olmalıdır. Eğer zorlanırsa bir süre daha beklemelisiniz. Zorlanmaması için ilk önce parmak şeklindeki gıdalarla tanıştırın, verin eline koklasın, ezsin ve sonrada yesin. Bende Rüzgarın eline bir şey vermeye korkuyordum boğazında kalır endişesiyle..Ama aşağıda yazdığım besinlerle oğlum tanışınca, korkularım geride kaldı. Kendi kendine yemek yemenin zevkine vardı asi oğlum:) Bana da aşina olduğum yeni bir iş çıktı, yere dökülüp saçılanları toplamak..





Parmak Şeklinde Doğranmış Yiyecekler


1. Ağızda Eriyenler

  • Haşlanmış, yumuşak havuç dilimleri, brokoli, karnabahar
  • Yumuşak armut, muz, mango, şeftali vs
  • Avokado

2.Isırıp Ağızda Dağılanlar 

  • Haşlanmış tatlı patates
  • Kızarmış ekmek dilimleri (normal ekmek yerine markette satılan vitaminli ekmekleri öneririm)
  • Cici bebe ve Minik pirinç kekleri (Hipp markasının var)

3.Isırıp Çiğnenenler

  • Fırında pişirilmiş patates( elma dilim şeklinde yapmanızı tavsiye ederim)
  • Salatalık dilimleri
  • Tavuk, Et ve Balık parçaları
Bu parmak şeklindeki gıdalara alıştıktan sonra yumuşak dokulu topak yiyecekleri (pirinç, kuskus yada iyice ezilmiş makarna) en sevdiği pürenin içine katın. Tamamen topaklı yiyecek yerine en sevdiği pürenin içinde birkaç kasik topaklı yiyecek olması inanın işinizi kolaylaştıracaktır. Acele etmeyin, zaman içerisinde tamamen topaklılara geçebilirsiniz. Biz diş çıkarma evrelerinde tekrar püreye geçiş yapıyoruz sonra yine topaklılara dönüyoruz. Bu süreçte eğer bebeğiniz inatlaşırsa püreye devam edin sonraki hafta yine denersiniz. Sakın bu sıkıntılı dönemde yılmayın, eğer parmak şeklinde doğranmış gıdalarla tanıştıysa bebeğiniz çiğnemeyi öğrenmiş demektir:)

Biliyor muydunuz? Bir bebeğin yiyecekleri çiğnemek için kullandığı kaslarla konuşmak için kullandıkları aynıdır. Bebeğinizi çiğnemeye teşvik etmeniz, aynı zamanda konuşma becerisini geliştirmesine de yardımcı olacaktır. (Annabel Karmel, 2010)
 



2 Aralık 2012

Bakıcı mı Kreş mi?

İşe başlamama 4 hafta kaldı hala bakıcı mı kreş mi ikileminden kurtulamadım. Bu gerçek günlerdir çok canımı acıttığından ancak bu zamana kadar erteleyebildim. Her aklıma geldiğinde gözlerim doluyor. Özenerek, üzerine titrediğim oğlumu şimdi bilmediğim birine nasıl bırakıp işe gideceğim.

Bazı doktorlara göre kreş yaşı 3, bazı doktorlara göre 18 aylık. Ama benim oğlum daha 10,5 aylık. Eğer böyle ise neden annelik izni 3,5 ay. Hadi ben 6 ay ücretsiz izin alıp uzattım. Uzatamayanlar, daha bebekleri anne kokusunu içine sindiremeden işe başlamak zorunda kalıyorlar. Bu nasıl bir düzen...
Neyse bu konu çok uzun gelelim konuya; Bakıcı mı kreş mi diye araştırırken ( kreşten kastım 0-2 yaş) her seferinde aklım daha da karışıyor.

Neden kreş aklıma bu kadar yattı açıklıyayım,
  • Kreşte sosyal ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri gelişir. Çünkü başka çocuklarla her gün vakit geçirir. Bakıcı ile bunu yapamaz.
  • Paylaşmayı öğrenir, oyuncaklarını paylaşır böylece sahiplenme duygusu azalır. 2 yaş sendromunu daha hafif atlatır. Bakıcı ile sahiplenme duygusu gelişir.
  • Aktivite yapar bir sürü yeni oyunlar öğrenir. Yeni yürümeye başlayanlar için özel döşenmiş odaları var. 
  • Kreş eğitmenleri eğitimli ve iletişimleri daha güçlü.
  • Uyku ve yemek düzeni olur.



Önemli bir husus var oda kreşte başka bebekler hastalandı mı sizinki de hemen hastalanacak. Bir de sevgi, ilgi olmayacak üzerinde. Bakıcı ile özel ilgi görüp her ihtiyacı her istediğinde karşılanacak belki bunu biraz daha büyüdüğünde istemeyebilirdim. Çünkü her istediğinin anında yapılamayacağını, başkalarında olduğunu, paylaşmayı öğrenmesini daha doğrusu hayatta her zaman onun istediklerinin olmayacağını öğrenmesi daha iyi olurdu. Fakat Rüzgar küçük olduğu için bunlardan önce onun en çok sevgiye ve ilgiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Peki bu sevgi ve ilgiyi verebilecek bakıcıyı bulmak ne kadar kolay? Bir de bakıcı ile yok yol parası, yok temizlik konusu.. Nasıl söylesem de kırmadan anlatsam.. Ya kırılır da giderse ben ne yaparım.. Ama kreşte öyle mi, Kreşte siz işveren değil müşteri olacaksınız.
İşte günlerdir böyle bir ikilemdeyim. Kreş mi bakıcı mi?
Peki ya siz ne yaptınız?