28 Aralık 2012

Yeni Yıla Girerken..

Yeni yıla çok az kaldı. Yaptıklarımız ve yapacaklarımızın gözümüzün önünden geçtiği bir dönemdeyiz.  Benim için, 2012 çok güzel ve özel! Bu yıl oğlum dünyaya geldi ve Anne oldum..
Anne olmak dünyaya başka gözle bakmamı sağladı. Hayatım, isteklerim, hobilerim kısaca değişmez diye düşündüğüm herşey değişti. Annelik kapladı bütün yılımı:) Seni çok sevdim 2012, sende inşallah bu kadar güzel olursun:)

Eee.. 2012 yi geri de bırakırken sokakları yeni yıl coşkusu aldı. Her yer cıvıl cıvıl. Biz oğlumla dışarı çıkıp Noel babayla tanıştık bile. Siz de evde miskin miskin oturmak yerine sokaklara çıkın, tadını çıkarın ışıl ışıl sokakların..
Mutlu yıllar hepinize:)







24 Aralık 2012

Emziren Annelerin Sırt Ağrıları

Doğduklarında 3-3,5 kg olan bebekler bir de bakmışsınız 10 kg'yu geçmiş. Bebekler kilo aldıkça aah ne güzel büyüyor! deyip seviniyoruz. Peki ya  bebekler kilo aldıkça, onları sürekli taşıyan annelerin hali ne olacak? Yok emzir, yok altını değiştir, yok ağladı pışpışla derken belki de 50 defadan fazla indirip kaldırıyoruz bebekleri:) İşte başlıyor sırt ve bel ağrıları. Hele de uykusuzluk, yorgunluk  ve stres varsa kaslarımız daha da ağrıyor değil mi? Hayatında hep spor olan ben, kol kaslarım belirgin olmasın diye hep omuz-sırt çalışmayı ihmal etmişimdir. Bu ihmalkarlığım bana  acı dolu geri dönüş yaptı. Bir sabah uyandığımda sırtım öbek öbek şişmişti. Acılar içinde kendimi doktor kapısında buldum. Doktor sırt ve boyun kaslarımı güçlendirmemi söylemişti. Başladım çalışmaya..geçti mi geçmedi düzenli yapamadığım için ama en azından hafifledi. O yüzden size tavsiyem;
( emziren bir anne olacağınızı düşününerek)


  • Hamile kalmadan omuz-boyun ve sırt kaslarınızı güçlendirin.(En güzel yöntem)
  • Sezeryan olduysanız yaklaşık bir aydan sonra egzersiz yapabilirsiniz.
  • Hamileliğinizde fazla kilo almamaya özen gösterin.
  • Günde en az 2 setten 10 ar dk egzersiz yapın.
  • Bebeğinizi kucağınıza alırken dizlerinizi bükerek bacak kaslarınızı kullanın.
  • Emzirirken bebeğin üzerine eğilmeyin.
İşte emziren annelerin yapması gereken çok basit omuz-boyun egzersizleri; (Aşagıdaki egzersizleri doktorum herkesin yapabileceği basit egzersizler olarak nitelendirdiği için paylaşıyorum)





PS:Anneler dikkat! Çok fazla spor yapılması laktik asit seviyesini artırarak sütün kalitesini bozmaktadır.

21 Aralık 2012

Televizyonun Bebek Gelişimine Etkileri

İlk zamanlarda televizyon renkli, hareketli, sesli görüntüsü  nedeniyle Rüzgarın ilgi alanındaydı. Reklamlar çıktığında, aile büyükleri aaa.. bak anladı! ne güzel izliyor! demeye başladılar. Tabii ben doktorumuzun kesin uyarısı üzerine, hemen kapatsam da her seferinde bir sürü açıklama yapmak zorunda oluşum, en sıkıcı ve yorucu kısmı olsa gerek.
Başlıyorum işte; televizyonda özellikle reklamlarda ses efektleri, sürekli değişen format ile bir şeyler öğrenen çocuklarda ileride dikkat dağınıklığı olduğunu. Eee siz de olmadı ama diyorlar ardından..Bizim jenerasyonda (80'li yıllar) televizyonda kaç tane kanal vardı. Reklamlar böyle miydi? Ne zamanki bilgisayar çıktı reklamlar aldı başını gitti ve bizden sonraki jenerasyonlarda dikkat dağınıklığı hastalığı meydana çıktı. Çünkü okul sıralarına gelindiğinde efektlerle, hareketli şekillerle öğrenmeye çalışan çocuklara kara tahta sıkıcı gelmeye başladı.


Televizyon izleyen bebekler derinlik, genişlik, perspektif farklılıklarını öğrenemiyor. Bebeklerin en önemli beyin gelişimlerinden biri nesnelere, farklı açılardan bakınca onları farklı göreceklerinin bilgisidir. Televizyona hangi açıdan bakarlarsa baksınlar aynı şeyi görürler. Ve bizim gibi ayırt edemezler. Bebekler televizyondaki iki boyutlu bir nesne ile üç boyutlu nesne arasındaki farkı öğrenemezler. Birde bebekler uzanarak cisimleri yakalamaya çalışarak derinlik , genişlik kavramını öğrenirler. Fakat televizyon da hangisinin yakın hangisinin uzak olduğuna karar veremezler. Televizyonda gördüklerini ayrı ayrı nesneler olarak değilde, bir bütün olarak algılarlar. Bu nedenle nesneleri takip etmek yerine, ekrana kilitlenirler.


Bebeklerle iletişim kurarak, elimizle nesneleri göstererek öğretmek dil gelişimine katkı sağlamaktadır. Dili yüz ifadesi, ses tonu ve işaretlerle soru-cevap ile  karşılıklı etkileşimlerle öğrenmesi daha etkili. Televizyonda karşılıklı iletişim ve çocuğun sosyal iletişimle dil öğrenmesi mümkün değildir.

'Televizyonun bebek gelişimini nasıl etkilediği konusunda yapılan araştırmalar TV’nin sakıncalarını net şekilde ortaya koymuştur. Örneğin, 2007 yılında Journal of Developmental Psychology’de yayınlanan bir çalışmaya göre, 8-16 aylık dönemde bir bebeğin televizyon seyrettiği her saat başına 3 yaşındaki dil becerisinin 6-8 kelime daha geri olduğu gösterilmiştir. Ayrıca televizyona maruz kalan 12-36 aylık çocukların hafıza, dikkat ve odaklanma becerisi bakımından televizyonla tanışmayan çocuklara göre dezavantajlı olduğu bulunmuştur.  The Archives of Pediatrics dergisinde 2010 yılında yayınlanan bir çalışmada ise haftada birkaç kez dvd izleyen ve hiç izlemeyen çocuklar karşılaştırılmıştır. Bu çalışma ise, ne kadar erken yaşta dvd izlemeye başlanırsa ilerleyen dönemde kelime hazinesinin o denli geri kaldığını göstermiştir.'(Uzman Psikolog/Pedagog Sinem Olcay)

Çocuklarımızın  ilk yıllarında dil ve zeka gelişimi çok hızlıdır. Araştırmalara göre, beyin gelişiminin %70’i yaşamın ilk yılında, %90’i ise ilk 5 yılda tamamlamaktadır. Bence bu yıllarda bebeklerimizin gelişimine yatırım yapmalı ve gelişimlerini destekleyici oyunlar oynamalıyız. Bazı ebeveynler bebeklerinin gelişimi için bazen de sussunlar diye televizyonun önüne koyuyorlar bebekleri, bağımlılık haline gelen televizyon daha sonra vazgeçilmez oluyor. Peki televizyon hiç mi izlenmemeli? Açıkçası ben ara sıra eğitici çizgi filmler izlenmesini sakıncalı bulmuyorum. Her zaman çocuklarla eğitici oyunlar oynayamıyoruz, yoğun olduğumuz zamanlarda kısa süreli televizyon ya da dvd izleterek en azından televizyon ile tanışması gerektiğini düşünüyorum. İnanıyorum ki televizyondan da öğreneceği şeyler de var ama bu televizyonun tüm gün açık olması anlamına gelmiyor. Bebeklerimizin bu kıymetli zamanlarını en azından 2 yaşına kadar iyi değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. İnanınki televizyonu hayatımızdan çıkardığımızdan beri boş vakitlerimizi daha verimli ve konuşarak geçirmeye başladık:)


16 Aralık 2012

Bebeğimin İlk Kıyafeti (Hastane Çıkışı)



Hamileyken, oğlumun hastane çıkışı için İzmiri alt üst ettim. Oğlumun ilk kıyafeti çok özel olmalıydı. Bu nedenle en iyisini aramaya çok erken başladım. Bazıları çok desenli, desenini beğendiğimin kalitesi güzel değil, şapkası güzelse tulumu çirkin ve daha bir sürü şey. Bir de hastanede giyilecek gecelik! Aman Allahım bu serüveni anlatmak bile istemiyorum, tüm lohusa gecelikleri dantelli olmak zorunda mı ya da kocaman desenli? O zamanlar konsept yapmayı çok istemiştim mesela uğur böceği konsepti. Annenin geceliğinde uğur böceği, bebeğin ilk kıyafetlerinde minik uğur böceği ve uğur böceği bebek şekerleri..Harika değil mi? Mickey Mouse lu konsept de aklımdan hiç çıkmadı. Ne uğur böceği ne de Mickey Mouse lu bir hastane çıkışı bulabildim. Bulduğum tek şey Mickey Mouse'lu lohusa geceliği oldu. Oda kırmızı ben erkek annesiyim bozmasın deyip vazgeçtim.
Oğluma beyaz ve sevimli bir hastane çıkışı ve bana da beyaz ama dantelsiz bir gecelik. Ne zamanki oğlum doğduktan sonra eşimin iş yerinden doğum hediyesi geldi, tühh dedim. Neden ben bunu bilmiyordum. Bir sepet; sepetin üstünde Rüzgar alp yazıyor. İçinde havlusundan, battaniyesine kadar, önlüğünden mendiline kadar herşeye oğlumun adı işlenmişti. Gittiğimiz her yerde sormaya başladılar. Bu süper hastane çıkışı, konsept bile olabililir diye düşündüm. Yeni doğan ikiz yeğenlerime almak elzem oldu tabi. Hemen firmayı aradım, telefonda da çok yardımcı oldular. Hemen 3 gün içinde de yolluyorlar. İnternet sitelerindeki hediye paketlerinin dışında bile herşeyi yapıyorlar yani sizin hayal gücünüze kalmış. Hem de organik:)

Biz konsept yapamadık ama umarım siz yaparsınız..

www.kidomino.com



Süper Anne Olurken Çalışmak mı Çalışmamak mı?

İşe başlamama ramak kala bakıcımız işten ayrıldı. Bakıcı işi büyük bir mesele haline geldikçe, ailem aman boşver çocuğunu büyüt ondan sonra işe başlarsın demeye başladı. Şöyle bir düşündüm, evde kalırsam nasıl olur diye..oğlumla her gün düşünmesi bile güzel:) Ama;

Süper anne olurken sosyal hayatınızı ve her şeyden önce kendinizi unutmamalısınız diye düşünüyorum. Bazı anneler abartılı bir sorumluluk duygusu içinde kendilerini, eşlerini, mesleklerini unutup anneliği ön plana çıkarıyor. Çocukları için doktordan daha çok bilgiye sahip, çocukları sağlıklı yesin diye kalorilerini hesaplayan, parmakları acıyor diye ödevlerini yapan, okul çantasını taşıyan, çocukları bir şeye uzandığında onu kalkıp kendi veren, ev kirlenmesin diye çocuk büyüdüğü halde kendi yediren, çocukların önündeki engelleri tek tek kaldıran anneler.. Bu süper anne olmak değil, bu çocukların sorumluluk duygusunun gelişebilmesi için gerekli olan deneyimleri, çocuğun elinden alarak iyi bir anne gibi gözükmek bence.
Süper anne olurken, süper çocuğu yaratma çabası içinde onun bireysel özelliklerinin gelişmesini engellemek ,törpülemektense daha ilk aylardan ona bir birey olduğunu öğretmek lazım diye düşünüyorum. Onu başkaları ile bırakıp, başka şeyler öğrenmesini sağlamalıyız. Sonra büyüdüğünde kendi işini kendi yapsın dediğimizde, çocuk ne olduğunu anlayamaz ki. Çünkü annesinin her şeyine koşturmasına alışmıştır, bunların kendi sorumluluğu olduğunu bile bilmiyordur. İşte bu anda başlar çatışma..Kendini ANNE olmaya adamış bir anne olmayın, kendi ilgi ve isteklerinizden vazgeçmeyin. Çünkü çocuklarımız da bizim gibi ilgi ve isteklerini bilen bireyler olsun.

Ayrıca, süper anne olmanın ilk şartı 'Annenin Mutluluğu'! Anne mutlu olmalı ki çocuğu ile kaliteli vakit geçirsin. Peki çalışmak mı lazım? Ben çalışınca kendimi daha iyi hissediyorum, daha sosyal hissediyorum. Daha da ötesi çalıştığım zaman, ekonomiyi, piyasayı, teknolojiyi, modayı ve trendleri daha iyi takip edebiliyorum. Buda bana mutluluk veriyor:)

Bizim Rüzgarı bırakıp gidebileceğimiz bir seçeneğimiz yok. Bu nedenle tercihimizi bakıcıdan yana kullanmak zorunda kaldık. Rüzgar, bakıcı işe başlayınca bana düşkün olmaya başladı. Dayısının, dedesinin, arkadaşlarımın elinden yemek yiyen çocuk bakıcıya kafa çevirdi. Artık büyüdü de mi anladı bilemiyorum ama çocuğumla aramdaki ilişkinin bağımlılığa dönüşmesini istemiyorum. Anneye bağımlı bir çocuk, kendi başına nasıl bağımsız bir çocuk olabilir? Bu nedenle çalışmaya ve bakıcı bulma çalışmalarına devam...

9 Aralık 2012

Müthiş tatlı

Bayıldım, bayıldık.. Oxford'ta Coco da Alperle haftada bir kere mutlaka yediğimiz Boneffee Pie yapmaya kalkışmışken bir de baktım ki malzeme eksik. Hemen kayınvalidemi aradım. Kayınvalidem yemek, pasta, tatlı konusunda konuşturur. İşte parmak ısıttıran pratik pasta:) Misafirlerimiz geldikten sonra ancak üzerini süsleyebildiğimden ( bebekli olunca böyle oluyor) fotoğrafta aceleye geldi.. Bu arada içindekiler muhallebi yapımında kullanılan malzemeler. Şekeri az kullanırsanız ve bebe bisküvisi ile yaparsanız, 1 yaşından sonra bebeklere yedirilebilir diye düşünüyorum, Rüzgar uyandığında kalmadığından tadına bakamadı bile:)

Malzemeler: 

1 lt süt
3 kaşık un
1 yemek kaşığı nişasta
1 paket vanilya
1 yumurta sarısı
2-3 yemek kaşığı labne peyniri
1 yemek kaşığı krema ( kayın validem yarim paket labne varsa krema koymaya gerek yok demişti ama labnem ancak  2-3 kaşık arası çıktı)
1 bardak şeker
3 paket burçak bisküvi (kayın validem kedi dili demişti olmadığından bu şekilde yaptık.)
İsteğe göre meyve:biz muz ve çilek kullandık

Yapılışı:

Hepsini tencereye koyup kaynayana kadar karıştıralim. Unu süt soğukken koyup karıştırırsanız topak topak olmaz.1-2 dk kaynadıktan sonra ocaktan alıp ılımasını bekleyelim.

Borcama dizdiğiniz bisküvilerin üzerine hazırladığınız karışımı döküp, karışımın üstüne tekrar bisküvi dizip muz koyalim. Tekrar karışımı döküp, streçleyip buzdolabına koyalim. Soğuduktan sonra çilekle süsleyip afiyetle yemeniz dileğiyle..

8 Aralık 2012

Şeker Hamurlu Cupcake

İşim nedeni ile bir ara pasta satın almasında çalışırken, Türkiyenin en ünlü pasta şefleriyle pasta yapma fırsatım oldu. Hatta katalog çekimi sırasında şeker hamurlu pasta yapımını usta ellerden görme şansım oldu. Oğlumun doğum günü pastasını kendim yaparım diye düşünürken, günümde cupcakelerle denemeye karar verdim. İki gün önceden başladım yapmaya..

Şeker Hamuru Yapımı:

Şeker hamuru 3 şekilde yapılıyor.

1-Glikoz, Gliserin, Toz jelatin, Pudra şekeri (Hazır şekilde satılıyor, Online olarak ta satılıyor)
2-Türk lokumu-Pudra şekeri
3-Marshmallow-Pudra şekeri


Ben şeker hamurunu yeriz diye düşündüğüm için ve gidip hazır hamur şekeri almaya vaktim olmadığı için marshmallow- pudra şekeri olanını yaptım. 

Tarif:

Bütün marketlerde bulabileceğiniz marhmallowları benmari usulu ile eriteceğiz. Marshmallowları alırken biri pembe birini de beyaz alırsanız renk seçeneğiniz artar.
Tencerenize uygun bir borcama 1 paket marsmallowu koyun. İçine de kaynamış su, yalnız suyun miktarı tencerenin yarısından az olmalı çünkü marsmallowlara kaynarken su sıçramaması lazım. Arada sırada üstekileri alta gelecek şekilde karıştırın sabırsızlanmayın erimesi uzun sürüyor. Eridikten sonra 3 kaşık su ve bir tutam tuz ekleyin.
Tezgahın üstüne muhakkak bolca pudra dokun. Elinizi bulaştırmadan yine pudra şekeri dökün, yoğrulacak kıvama gelinceye kadar kaşıkla karıştırıp (çünkü yapış yapış) pudra şekeri dökmeye devam edin. 1 paket marshmallowa 2,5 paket pudra şekeri gidiyor. Birinci paketi yaptıktan sonra aman borcamı yıkamayın çünkü ikinci paket var. Ben hemen lavaboya koyduğumdan ıslanmış oldu ve yıkamak zorunda kaldım:( kuruduğu için marshmallowları çıkarması çok zor.





Oldu:) Şimdi de streç filmi açıp içine margarin sürüp yaptığınız hamuru streç filme sarıp istediğiniz zaman kullanabilirsiniz.
Sonrada parça parça koparıp içine dilerseniz gıda boyası ekleyerek renk renk hamurlar elde edebilirsiniz. Hamura gıda boyası ekledikten sonra yoğurması kolay olsun diye ellerinizi ıslatabilirsiniz. Yine açarken pudra şekeri kullanıyoruz. Hamurları oklava yardımıyla açıp kalıplarınızla şekiller verebilirsiniz. Ben açtığım şekilleri muffine balla yapıştırdım.




Şeker hamuru yapma işi zahmetli olduğundan gerçekten çok vakit alıyor. Ben üzerini yeriz diye düşündüğüm için marshmallowlu yaptım fakat insanlara yenmez izlenimi verdiği için ben bile yemedim. Bu nedenle eğer imkanınız var ise hazır satılanlarını alıp sofralarınıza renk katmanızı öneririm. Birde bu işi yapmadan önce kalıplarınızda önemli eğer yeterli kalıplarınız yoksa hazır olan şeker hamuru süslerinden yararlanabilirsiniz. Benim önceden hazır olarak aldığım hazır şeker hamurları çok işe yaradı.


Keyif alarak yapmanız dileğiyle..

Gün Keyfi

Çocukta yaparım, kariyerde yaparım, kekler yapar börekler açar, para günüde yaparım:) Ama fotoğraf çekmeyi unuturum:) neyse anı yaşadım kendimi avutuyorum. Hazırladığım masanın keşke bir fotoğrafı olsaydı. 
Gelelim menüye;  Meyveli yaş pasta, şeker hamurlu cup cakes, cevizli-havuçlu kek, kayınvalidemin tatlısı, poğaça, patates salatası, kuru biber dolması


Hepsini kendim yapayım derken  bayağı zaman aldı. En çokta cup cakelerin seker hamuru kısmı çok vaktimi aldı. Görüntü süper oldu ama yapmadan önce tarifimdeki gerçekleri okumanızı tavsiye ederim. En favorileri, tarifi istenilenler kayınvalidemin tatlısı ve kuru biber dolmasıydı. Tariflerini ayrıca paylaşacağım




İş arkadaşlarımla yapmış olduğumuz günün ayrı bir keyfi var. Bizim arkadaşlığımızın yanı sıra çocuklarımız da arkadaş olup eğlenceli vakit geçiriyor. Aaaa bir de bu vesileyle para biriktiriyoruz. Bugün bu ortamdan Rüzgarda çok keyif aldı. O kadar çok keyif aldı ki şimdi mışıl mışıl uyuyor..




6 Aralık 2012

Mutlu Bir Bebek İçin..

'Ne düşünürsen o olur' diye bir totemim var benim:) O yüzden herkes bilir olumlu düşünürüm,  her şey olumlu olsun diye. Bir şeyler kötüye gitti mi aklıma kötü şeyler getirmem hemen iyi şeyler düşünürüm. Her şeyin kötüsünü düşünen, sürekli mutsuzluklarından yakınan insanlara da öneririm.
Neyse daha hamileyken bebeğimin mutlu bir bebek olması için ilk adımları attım. Mutlu bir hamilelik yaşamaya, kendimi sürekli şanslı görmeye odaklandım. Bebeğim için işe giderken müzikler dinledim onu daha karnımdayken okşadım, konuştum. Ben mutluysam oda mutlu olur diye zevk aldığım her şeyi yaptım en başta yemek yemek:) Aaa bu  arada iş yerinde stresli bir ortam olduğunda açık açık bebeğim etkileniyor lütfen sessiz olur musunuz bile dedim:)
Oğlum doğduğunda gazlı doğdu, yani hep ağlıyordu. Çok üzüldüm hatta ağladıkça agresif bir çocuk olacak diye günlerce korktum o ağladıkça itiraf ediyorum bende gizli gizli ağladım. Ama şimdi oğlum gülen bir bebek:)

Nasıl mı oldu? Mutlu bir bebeğin sırrı ne biliyor musunuz? Gülen bir aile!!

Rüzgar daha bir aylıkken karşıma alıp gülücükler atıyordum ona hemde kahkahalarla, Alperimi de tembihlemiştim. Uyandığında ilk işin ona gülümsemek olsun diye:) Rüzgarın yanında hiçbir zaman off poff demedik, birbirimizi kırmadık  hep ama hep güldük..

Gülmesinin yanısıra mutlu bir çocuk olmasına da özen gösteriyoruz. Mutlu çocuk oyuncaklarla, her istediğini almakla, güzel eşyalarla yetişmiyor, ona hayatı boyunca pozitif bakış açısı aşılamakla oluyor. Birşeyler yaparken onu yanlız bırakmak yerine onu da dahil edin. Çocuğunuzla mutfakta yemek yaparken, evi temizlerken oyun oynayın. Onu spor yapmaya, enerjik olmaya teşvik edin. Gülerek öyküler anlatın, Kahkahalar atın. Bunları yaparken mükemmel olmaya çalışmayın bırakın olduğu kadar olsun. Kendi başına bir şeyler yapmayı öğrensin. Yemek yerken eline kaşık verin kendi yemeyi öğrensin, yürümek mi istedi denesin, sizin gözetiminizde düşsün. Dokunmak mı istedi bırakın dokunsun, tanısın her şeyi.. Aaa düşer şimdi, yok hastalanır, yok üşür, yok korkar  gibi totemlerden uzak durun. Yani kısacası siz bakış açınızı değiştirin.
Hayata gülen gözlerle bakın ki bebeğinizde sizin baktığınız gözle hayata baksın:)

PS: Geçen gün komşunun oğlu 10.5 aylık oğluma korkutmak için kapının arkasından gelip BÖÖÖÖ!! yaptı. Rüzgar ne yaptı biliyor musunuz? Kahkahalarla ona güldü 'Çok komiksin der' gibi.

3 Aralık 2012

Püreden Topaklı Gıdaya Geçiş

Rüzgarımın yemekle ilgili bitmek bilmeyen serüveninde püreden topaklı gıdaya nasıl geçtiğimize gelince;

Bebeklerin topaklı yiyecek yemeleri için ilk önce püre ve parmak şeklinde doğranmış yiyeceklere aşina olması gerekir. Bu nedenle topaklı yiyeceklere geçiş zamanı 8 ay civarında olmalıdır. Eğer zorlanırsa bir süre daha beklemelisiniz. Zorlanmaması için ilk önce parmak şeklindeki gıdalarla tanıştırın, verin eline koklasın, ezsin ve sonrada yesin. Bende Rüzgarın eline bir şey vermeye korkuyordum boğazında kalır endişesiyle..Ama aşağıda yazdığım besinlerle oğlum tanışınca, korkularım geride kaldı. Kendi kendine yemek yemenin zevkine vardı asi oğlum:) Bana da aşina olduğum yeni bir iş çıktı, yere dökülüp saçılanları toplamak..





Parmak Şeklinde Doğranmış Yiyecekler


1. Ağızda Eriyenler

  • Haşlanmış, yumuşak havuç dilimleri, brokoli, karnabahar
  • Yumuşak armut, muz, mango, şeftali vs
  • Avokado

2.Isırıp Ağızda Dağılanlar 

  • Haşlanmış tatlı patates
  • Kızarmış ekmek dilimleri (normal ekmek yerine markette satılan vitaminli ekmekleri öneririm)
  • Cici bebe ve Minik pirinç kekleri (Hipp markasının var)

3.Isırıp Çiğnenenler

  • Fırında pişirilmiş patates( elma dilim şeklinde yapmanızı tavsiye ederim)
  • Salatalık dilimleri
  • Tavuk, Et ve Balık parçaları
Bu parmak şeklindeki gıdalara alıştıktan sonra yumuşak dokulu topak yiyecekleri (pirinç, kuskus yada iyice ezilmiş makarna) en sevdiği pürenin içine katın. Tamamen topaklı yiyecek yerine en sevdiği pürenin içinde birkaç kasik topaklı yiyecek olması inanın işinizi kolaylaştıracaktır. Acele etmeyin, zaman içerisinde tamamen topaklılara geçebilirsiniz. Biz diş çıkarma evrelerinde tekrar püreye geçiş yapıyoruz sonra yine topaklılara dönüyoruz. Bu süreçte eğer bebeğiniz inatlaşırsa püreye devam edin sonraki hafta yine denersiniz. Sakın bu sıkıntılı dönemde yılmayın, eğer parmak şeklinde doğranmış gıdalarla tanıştıysa bebeğiniz çiğnemeyi öğrenmiş demektir:)

Biliyor muydunuz? Bir bebeğin yiyecekleri çiğnemek için kullandığı kaslarla konuşmak için kullandıkları aynıdır. Bebeğinizi çiğnemeye teşvik etmeniz, aynı zamanda konuşma becerisini geliştirmesine de yardımcı olacaktır. (Annabel Karmel, 2010)
 



2 Aralık 2012

Bakıcı mı Kreş mi?

İşe başlamama 4 hafta kaldı hala bakıcı mı kreş mi ikileminden kurtulamadım. Bu gerçek günlerdir çok canımı acıttığından ancak bu zamana kadar erteleyebildim. Her aklıma geldiğinde gözlerim doluyor. Özenerek, üzerine titrediğim oğlumu şimdi bilmediğim birine nasıl bırakıp işe gideceğim.

Bazı doktorlara göre kreş yaşı 3, bazı doktorlara göre 18 aylık. Ama benim oğlum daha 10,5 aylık. Eğer böyle ise neden annelik izni 3,5 ay. Hadi ben 6 ay ücretsiz izin alıp uzattım. Uzatamayanlar, daha bebekleri anne kokusunu içine sindiremeden işe başlamak zorunda kalıyorlar. Bu nasıl bir düzen...
Neyse bu konu çok uzun gelelim konuya; Bakıcı mı kreş mi diye araştırırken ( kreşten kastım 0-2 yaş) her seferinde aklım daha da karışıyor.

Neden kreş aklıma bu kadar yattı açıklıyayım,
  • Kreşte sosyal ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri gelişir. Çünkü başka çocuklarla her gün vakit geçirir. Bakıcı ile bunu yapamaz.
  • Paylaşmayı öğrenir, oyuncaklarını paylaşır böylece sahiplenme duygusu azalır. 2 yaş sendromunu daha hafif atlatır. Bakıcı ile sahiplenme duygusu gelişir.
  • Aktivite yapar bir sürü yeni oyunlar öğrenir. Yeni yürümeye başlayanlar için özel döşenmiş odaları var. 
  • Kreş eğitmenleri eğitimli ve iletişimleri daha güçlü.
  • Uyku ve yemek düzeni olur.



Önemli bir husus var oda kreşte başka bebekler hastalandı mı sizinki de hemen hastalanacak. Bir de sevgi, ilgi olmayacak üzerinde. Bakıcı ile özel ilgi görüp her ihtiyacı her istediğinde karşılanacak belki bunu biraz daha büyüdüğünde istemeyebilirdim. Çünkü her istediğinin anında yapılamayacağını, başkalarında olduğunu, paylaşmayı öğrenmesini daha doğrusu hayatta her zaman onun istediklerinin olmayacağını öğrenmesi daha iyi olurdu. Fakat Rüzgar küçük olduğu için bunlardan önce onun en çok sevgiye ve ilgiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Peki bu sevgi ve ilgiyi verebilecek bakıcıyı bulmak ne kadar kolay? Bir de bakıcı ile yok yol parası, yok temizlik konusu.. Nasıl söylesem de kırmadan anlatsam.. Ya kırılır da giderse ben ne yaparım.. Ama kreşte öyle mi, Kreşte siz işveren değil müşteri olacaksınız.
İşte günlerdir böyle bir ikilemdeyim. Kreş mi bakıcı mi?
Peki ya siz ne yaptınız?

27 Kasım 2012

Faydalı Havuçlu-Cevizli Kek :)

Oğlum 11. ayın içinde:) Artık  kendi elleri ile yiyeceği ufak bir abur cubur kaçamağı yapma zamanı geldi. Herkesin favori bir kek tarifi vardır. Benimde tüm misafirlerimin beğendiği hatta mutlaka tarifini aldığı havuçlu- cevizli kekim var.. Oğluma daha sağlıklı olması için bir kaç şeyi değiştirdik.
Sonuç mükemmel oldu.


Geriye birkaç dilim kaldığında ancak bloga koymak aklıma geldiğinden fotoğrafta cılız oldu. Bu arada oğlumun çok hoşuna gitti. İçinde yulaf olduğundan öğlen yada ikindi uykusundan önce vermenizi tavsiye ederim. Yulaf hem enerji veriyor hemde serotonin seviyesini yükselterek uyumaya yardımcı olan iyi bir tritofan kaynağıdır. Havuç ise kemik gelişimini, gözlerin iyi görmesini , bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Ve son olaraksa içindeki ceviz bebeklerimizin zeka gelişiminde büyük rol oynuyor. Yani çok yararlı bir abur cubur oldu:)

Rüzgarın havuçlu-cevizli kekinin tarifi: Normalde aşağıda yazdıklarımın 2 katı malzeme ile yapıyoruz. Denemek amaçlı olduğundan 26x11 cm lik kek kalıbında yaptık.





2 yumurta
1 çay bardağı zeytinyağı
2 çay bardağı yulaf ezmesi
1 cay bardağı un
1 çay bardağı şeker
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
1 çay bardağı ceviz ( boğazına kaçmayacak irilikte olması lazım.Ben rondo dan geçirdim)
2 çay bardağı havuç rendesi
1 çay kaşığı tarçın

Yumurtaları şeker ile birlikte beyazlaşıp köpürene kadar çırpalım. Zeytinyağını ekleyip 1-2 dk daha çırpalım. Unu, yulaf ezmesini, kabartma tozunu, tarçını, vanilyayı ekleyip çırpma teliyle karıştıralım. Kalıbı margarin ile yağlayıp tabanına birazcık un serpiştirin. En son olarak ta havuç ve cevizleri ekleyip kalıba dökelim. 170 derecede pişirelim. Zamanına bakmadım bıçak batırıp pişip pişmediğini anlıyorum. Bıçak eğer ıslak kalıyorsa pişmemiş demektir.
Afiyet olsun:)



3 Boyutlu Bebek Eli Heykeli Yapımı

Whats App ta arkadaşlarımla yazışırken Zeynom benim Hatıra İzleri Kalıbı adlı yazımı okuduğunu ve kendi yaptığının fotoğrafını paylaştı. 3 boyutlu Arasın elinin fotoğrafını görünce aşık oldum.
Başka bir  arkadaşım yaparken bebeği rahat durmadığı için kalıp bir işe yaramamıştı. Bu nedenle bende yapmaktan vazgeçmiştim. Zeynepin belirtiğine göre bazı ip uçları var. Onları bilerek yaptığınızda sonuç süper gözüküyor. 
Bu arada dört yaşa kadar yapanlar bile var. Geç kalınmış değil yani. 
İşe başlamadan ilk işim bunu yapmak olacak..
Müthiş bir hatıra..





İşin sırrı, Zeynomun dilinden;


Aras’ın doğduğu hemen hemen 7 ay olmuştu ama hala istediğimiz gibi elinin ayağının kalıbını alamamıştık. Oyun hamuru gibi olanlara elini ayağını bastırmaya çalışırken kıyametler kopuyor, o kadar çabaya rağmen sonuç istediğimiz gibi olmuyordu. Sonra eşim 3 boyutlu olanlarından buldu internetten. Hemen sipariş verdik.
İçinde toz halinde 2 ayrı paket çıktı. İlki, kalıp tozuydu. Bir yoğurt kabında suyla iyice karıştırıp çok beklemeden Aras uyurken elini içine daldırdık. Biraz huysuzlandı ama uykuda olduğu için de çok anlamadı. Yaklaşık 7-8 dk bekledik ve sıvı dondu. Yavaşça elini içinden çıkarttık ve Aras’la ilgili olan kısım başarıyla tamamlandı. Sıra bizim el marifetimizdeydi. Kalıbın iyice donması için 1 gün bekledik.
İkinci toz karışım da bir çeşit alçı tozuydu. Onu da suyla karıştırdık. Ben zaten inşaat işinde çalıştığım için alçı harç hazırlamak benim işimdi. Donmuş kalıbın içine alçıyı çok yavaş bir şekilde döktüm. Burada işin püf noktası şu: Alçıyı çok çırparak karıştırmayacaksın ki hava kabarcıkları kalmayacak içinde. İkinci püf noktası ise alçı karışımından kalıbın içine biraz döktükten sonra kalıbı hafif hafif vurarak hava kabarcıkları tahliye edilmeli. Bu şekilde kalıbı doldurduk. 2 gün de öyle durdu. Sonra kalıbı keserek çıkarttık. Sonuç inanılmaz güzeldi. Sadece tırnak kısımları çok net değildi çünkü huylandığı için ellerini oynatmış. Eşim onu Eskişehir’de rahatlıkla bulunabilecek lüle taşçılara götürdü. Tırnak kıvrımlarını da ince işçilikle düzelttiler ve daha da güzelleşti.
En sonunda bir ahşap boyasıyla 3 kat boyadım. Hem altın hem gümüş varaklıyı denedim ama ben gümüşü daha çok beğendim. Paketle birlikte gönderilen cam fanusun içine özenle yerleştirdik ve temizlikçiler hakkından gelmesin diye de silikonla alttan yapıştırdık 

26 Kasım 2012

Bebeğimin Alerjisi Olduğunu Nasıl Anlarım?

Bebeğimin alerjisi olduğunu nasıl anlarım diye arkadaşlarımla sürekli konuşuyoruz. Edindiğim bu bilgilerden sizlerin de faydalanmasını istedim ama en iyisi yaşayan birinden öğrenmek.. Bu nedenle canım arkadaşım Zeynep ten rica ettim oda hemen paylaştı.
İşte gerçek bir alerji hikayesi..


Zeynomun dilinden,


Aras’ın alerji hikayesi aslında daha doğmadan başladı. Çünkü ailede alerjik üye sayısı çok fazlaydı. Babası, anneannesi, dayısı, babaannesi… Yani kısaca alerjiyi genlerinde taşıyordu. Üstüne üstlük eşimle benim kan uyuşmazlığımız vardı. Benim Rh- kan grubuma karşılık Aras babası gibi Rh+ oldu. Bu iki etken alerjik olabilmek için önemli iki nedenmiş aslında. Sonradan araştırma yapınca öğrendim bunları. Üstelik sadece bunlar da değil, ilaveler de var. Araştırmalar erken doğan çocukların ve sezaryen ile doğan çocuklarda alerji vakalarının görülme olasılığının arttığını söylüyor. Aras 35 haftalıkken dünyaya geldi. Normal doğum olmasını çok istememe rağmen kısmet olmadı.
Aras dünyaya geldikten sonraki ilk ay çevredekilerin de etkisiyle bolca tatlı yedim. Sütüm tatlı olurmuş da daha çok emermiş de, bir sürü hikayeler. Aras daha 40 günlükken yanakları kabuk bağlayacak kadar yara oldu. Hemen doktorumuza koştuk, atopik dermatit teşhisi kondu. Kortizonlu kremlere başladık. İyileşir gibi oluyordu ama 5 gün sonra yanakları yeniden kızarıp yara oluyordu. Doğduğundan beri de hep bir kaka problemimiz vardı. 30 günlükken 10 gün boyunca kaka yapmadığı için fitil vermek zorunda kalmıştık. Başka bir doktora danıştık, süt alerjisinden olabileceğini söyledi. Süt alerjisinin en önemli belirtilerinden biri bağırsak problemleriymiş; ya ishal ya da kabızlık olarak kendini gösteriyormuş. Aras sadece anne sütü aldığı için bana inek sütüyle yapılan her şeyden uzak durmamı söyledi. Bunun yanında tatlı şeyler, özellikle kakao ve kakao yağı içeren şeylerden, tahinden tut susama, domatesten tut kırmızı meyvelere kadar her şeyi kesmemi söyledi. Dediğini yaptım ve Aras’ın cildi tekrar ‘bebek cildi’ne döndü. Kaka problemimiz de eskisi kadar büyük bir problem olmaktan çıkmıştı. 6. Aya kadar böyle devam ettim. Sonra yavaş yavaş diyetimden çıkarttıklarımı ilave etmeye başladım. 6. Aydan sonra ek gıdaya da başladığımız için işler daha da zorlaşmaya başladı. Baktık ki Aras’ın cildinde bir değişiklik yok, normal hayatımıza dönmeye başladık. Kaka problemi ise eskisi kadar büyük bir kabus olmasa da devam ediyordu. Ama bu ek gıdalardan da kaynaklanabilirdi değil mi? Ne yaparsak yapalım Aras’ın kaka problemini çözemiyorduk. Pirinç, patates, muz nedir bilmedi çocuk. 3 ay Duphalac kullandık, bırakınca aynı tas aynı hamam.
Esas kabuslarımızın başlaması tam olarak 10. Aya rast gelir. Aras kendi odasında kendi kendine bütün gece uyuyan bir çocukken bir anda geceleri feryat figan ağlayan, susmak için kucak arayan, bazen uyumamak için sabah 5’e kadar oyun oynamaktan gocunmayan bir çocuk oldu. 1 yaş tetkiklerinde alerjiyi gösterebilecek bir bulguya rastladığını çocuk alerjisi uzmanıyla görüşmemizin faydalı olacağını söyledi. Biz alerji doktoru ararken Aras’a verdiğim Junior mamanın ardından ertesi gün pipisi davul gibi şişti. Sünnetini yapan doktorumuz durumun tamamen alerjik olduğunu söyledi.
İstanbul’da bir doktor bulduk, 9 tüp kan alınan bir test yaptırdı ki hayatımın en kötü deneyimi bu oldu diyebilirim. Test sonucunda ‘çocuğunuz çok alerjik, sütü kesin, gluteni kesin,…’ dedi. Evimize döndüğümüzde yıkılmıştık. Süt de gluten de temel gıdaların içinde bulunuyordu. Üstüne birkaç tane meyve sebze de yasaklanınca çocuğu neyle besleyeceğimiz şaşırdık. Yetmezmiş gibi ilaç üstüne ilaç verdik. O yasak bu yasak, girdiğimiz her ortamda herkes bize acımaya başlamıştı. Bu zorlukla 6 ay daha geçirdik. Yaz tatilinde açık büfeden gördüklerinizi çocuğunuza yedirememenin verdiği acıyı kimseye tarif edemem. O tatilden sonra da canımıza tak etti ve başka bir alerji uzmanı bulduk. Ankara’da Prof. Dr. Bülent Şekerel, Aras’ı o kadar güzel muayene etti ki, 9 tüplük kan tahlilinden sonra Aras’ta oluşan doktor fobisini de yenerek bizim de içimize su serperek Aras’ın ciddi bir alerjik problemi olmadığını söyledi. Bu kadar ağır bir diyete gerek olmadığını, alerjisi varsa bile kısa süreli olarak uzaklaştırarak çözülebileceğini, muhtemelen de çözüldüğünü, aslında sorunumuzun cilt hassaslığı olarak özetlenebilecek atopik dermatit olduğunu, Aras’ın canı ne istiyorsa yedirebileceğimizi söyledi. Bülent Bey’in muayenehanesinden çıktıktan sonra ilk işimiz Aras’a tadını bilmediği simit almak oldu, o kadar mutlu oldu ve iştahla yedi ki çektiğim tüm çileleri unuttum. Aras şimdi 23 aylık. 5 aydır ne isterse yiyor. Kaka problemimiz de son buldu. Sadece tatlı şeyler tükettiği zaman cildinde kızarıklılar oluyor ve o gece uyumuyor. Çocuklara tatlı vermek zaten doğru değil ama ben hiç tatlı vermesem de yolda görüp severken elindeki çikolatayı paylaşan insanlara ne diyebilirim? Ya da babaannesi elleriyle kakaolu kek yaptıysa yedirmeyelim mi şimdi? Sadece sürekli kontrol altında tutarak miktarının aşırı olmamasına özen göstermek de yeterli oluyor.

İlk Adım Ayakkabısı Nasıl Olmalı?

Doktorlar ilk yürümeyi, bebeklerin ayakları güçlensin diye ayakkabısız öğrenmesini tavsiye ediyorlar. Peki kış geldi, dışarıda ne giyecekler? Rüzgar 2 hafta önce alışveriş merkezinde ayakta durup, adım atmak için çırpındığında (daha ayakta bile duramıyor) yürütmeye çalıştım, ayağında da Zara'dan aldığımız kıyafetine uygun ayakkabıları vardı. Bir anne ayakkabılarının yanlış olduğu konusunda, beni uyarınca artık zamanı geldi deyip hemen araştırmalara başladım:) İlk araştırma tabi ki de arkadaşlarıma sormakla başladı, internetten araştırma, doktora sorma vs. derken epey yol almışız. Bugün girdiğimiz ilk mağazadan, gördüğüm ilk ayakkabıyı alınca eşim şaşırdı:) Bilmiyor ki günlerdir ayakkabı deniyoruz:) 

Bebeğin ilk ayakkabısının, hangi marka olursa olsun yumuşak, esnek, doğal deri ve hafif olması en önemli şartı. Elinize alıp ön tarafının esneyip esnemediğini kontrol edebilirsiniz. Parmaklarını sıkmaması içinde ön tarafının geniş olması gerekiyor. Birde 1 numara büyük alınması öneriliyor çünkü bebeğimizin ayak gelişimini, büyümesini engellememesi lazım. Doktorların söylediğine göre, ayakta eğer herhangi bir sorun yoksa ortopedik olması şart değil. Bebeklerdeki ayak kavisi 2-3 yaşına kadar oluşmazmış. Bu nedenle ortopedik diye satılan, kavis desteği olan ayakkabıların hiçbir faydası yok. Fakat işin ticari boyutu nedeniyle ortopedik olmayan deri, esnek, yumuşak ayakkabı bulmakta zor.

İlk adım ayakkabısında Kidifis, Robeez by Stride  Rite, Pappa,  ilk üçte. Fiyatlarda ilk üçte:) Beğendiğim ve  daha ekonomik olanları Deichmann da satılan Elefanten 49 TL civarı hatta indirimde 24 TL fakat biz numara bulamadık , Polaris lerde 49 TL civarı. Kidifisler 190 TL civarında, Stride rite lar 149 TL, Pappa 70 tl ile 110 tl civarında. Biz tercihimizi Pappa dan yana kullandık ve 80 TL ye aldık. Aslında alışverişe ilk çıktığımızda Strike ride alırım diye düşünmüştüm. Sponsorumuz olan  dayısı gerekli destekte bulunmuşken:) Stride ride esnek ve hafif oluşunun yanı sıra bebeğin ayak şeklini alarak tökezlemeyi ve düşmeyi en aza indirgiyor. Pappa da bebek ayakkabısında uzman ve Pappa Aktive comfort system ile iç tabanlık sayesinde  yürüyüş esnasında ayağın maruz kaldığı etkileri en aza indiren darbe emici sistem ile bebekler daha emin yürüyor. Girdiğimiz ilk mağazada ayakkabılar, bebeğimin ayaklarına tam olunca, Rüzgarda yeni ayakkabıları ile koşmaya yeltenince ve fiyatı da diğerine göre daha uygun olunca hemen aldık. Ayakkabı da dikkat ettiğim diğer önemli husus ise kolay giydirilir olması. Bu nedenle iki cırtlı olanları ayarlanabilir olduğu için tombik ayaklara daha uygun. Lastikli olanları bebeklerin ayaklarından kolayca çıkabiliyor.Tek cırt cırtlı olanlarına ise tombik ayaklar sığmıyor.





İlk adım ayakkabı alırken bilmeniz gerekenler;

  • Bebekler aslında ayakkabıya ihtiyaç duymazlar. Evde çıplak ayakla yürümek ayağın sağlıklı gelişmesinin en doğal yolu. Çıplak ayakla yürüyen toplumlarda ayak bozukluğu nadiren meydana gelmektedir.
  • Küçük ayaklar çok terler,Ayakta yaklaşık bir milyon ter bezi bulunur.Minik ayaklarda ter alanı da küçük olduğundan ayakları bu nedenle çabuk terler. Bu nedenle sentetik olmayan doğal deri ayakkabıları ve pamuklu çorapları tercih edin. Ve bebeklerinizin ayaklarını  sık sık havalandırın. 
  • 8.ve 9. aydan sonra bebeklerin ayaklarındaki duyarlılık vücudun diğer noktalarına göre daha çok artar.
  • Bebekler yürümeye başladıktan sonra başkalarının ayakkabılarını giymemelidir. Çünkü her ayağın ayakkabıda yarattığı deformasyon farklıdır.

PS: Evde giyilmesi için resimdeki LCW dan altı lastikli çoraplardan aldım. Rüzgarın ayağına giydirmem ile çıkarması bir oluyor ve ayağından kayıyor.Kesinlikle önermiyorum. Birde bilekli  panduf tarzı ayakkabı aldık, yürüteçteyken ayakları üşümesin diye. Fark ettim ki onlarda tabanı yere basmıyor , havada kalıyor sadece ayaklar üşümesin diye giydirilebilir. Bundan sonra aldığım ilk adım ayakkabılarını hem ev hem dışarıda bebeğimin rahatça kullanması dileği ile..



25 Kasım 2012

Hatıra İzleri Kalıbı (Baby Memory Prints)



Minik minik eller, minik minik ayaklar..

Bebeğinizin minik ayaklarını, ellerini unutmamanın bir yolu var. Hatıra izleri kalıbı ile bebeğinizin minik el ve ayak izlerini yıllarca saklayabilirsiniz. Bununla ilgili piyasada bir çok ürün var. Ben basit olanlarını yapmanızı tavsiye ederim çünkü bazıları gerçekten heykeltraşların işi..

Hamileyken hediye gelir dediler gelmedi:) Sonra da bebekle gidip almak zor geldi. Ne zaman ki Rüzgar dört aylıkken Bursa ya gittik ve Badenin el ve ayak izlerini gördük, pişmanlık içinde aklıma geldi. Sibelimde hemen bana aldı:)(bakınız Neydik ne olduk?) Sibel önceden içinde nazarlık kalıbı olanlarından satın almış. Kalıbımız olduğu için yedek paketlerden aldık. Dört aylık bebeğim biraz daha büyüseymiş, ayakları sığmayacakmış. Bugün yarın demeyin, zaman geçmeden sizde yapın.

 Sibelin tarifine göre; Hamuru iyice yoğurun, (Sırrı hamuru yoğurmakta!) çünkü tarifinde belirtilmiyor. Vermek istediğiniz şablona koyup oklava tarzı birşeyle üstünün pürüzsüz olmasını sağlayın. Sonrada el ya da ayağı bastırın. Ucunada kurdele takmak için delik açmayı unutmayın. Hiç ellemeden iki gün kurumaya bırakın.








PS:Ben vernik sürmedim, arkası biraz çatlamaya başladı. Haberiniz olsun, vernik süren arkadaşlarımın ki daha parlak:)

24 Kasım 2012

Bebeğimin Nesi Var?


Rutinlerine uyan bir bebek birdenbire yemek yemiyor, uyumuyor!!! 
Tüm rutinlerin uygulanmasına rağmen bir yerlerde bir terslik var deyip, bütün gün yediklerini, emzirdiğim için kendi yediklerimi, yapılan aktiviteleri gözden geçirip neden diye sorgulamayan anne yoktur diye düşünüyorum..Kitaplar karıştırılıyor, internetten bakılıyor, doktor aranıyor, bebeği olanlara soruluyor ve daha bir sürü şey..
Peki ne oluyor da bu bebek uyumuyor? Daha dün uyguladığımız rutin ile övünürken şimdi hiçbiri işe yaramıyor.
Kimileri nazar değdi deseler de yok yok diyorum, ben onu dualarımla koruyorum. Bu zamana kadar korudu bundan sonrada korumalı diye düşünüyorum.
Doktorumuzun dediğine göre ya diş ya da bebeğim huy değiştiriyor? Eskiden olsa gaz derdi:)
Uykusuz, çok gürültülü bir dört gün yaşadık. Uyudu zannedip, odadan çıkınca gülücükler atarak, BU ANNEYE RAHAT YOK!! diye mızmızlanan Rüzgar büyümüşte küçülmüş gibi beni sınadı bu dört gün boyunca..Uyumak üzereyken, onca hazırlık yapılmışken nerden çıkıyor bu oyun oynama arzusu..Ya benim onu uyuttuktan sonra yapacaklarıma ne olacak? Annelik zor iş..Dört saat boyunca bebeğinin gözünün içine sevgiyle bakıp uyumasını beklerken anladım başkası olsa dayanabilir miydim acaba?
İlk gün arada sırada olur böyle dedik. İkinci gün biraz zorlama ile yemek yedirelim derken daha da inatlaştı sanki. Banyo, masaj rutinlerini uyguladık. Uyumayınca odadan çıkmadık uykusu açılmasın diye..tam 3,5 saat sürdü. Üçüncü günde yine devam ettik rutinlere, uyumayınca inatlaştı ..biraz oyun oynadık tekrar uykuya döndük, yine uyumadı dört saat sürdü. Artık dördüncü gün taktiklere başladık..
İlk önce en sevdiği menülerden oluşan bir beslenme tablosu hazırladım. Ara öğün vermedik acıksın diye. Yemeklerini azar azar hazırladım ki yemezse ben de üzülmeyeyim:) diye. Öğlen ile ikindi arası çok yorucu olmayan aktiviteler yaptık. İkindi uykusundan sonra dışarı çıkıp, gezdik. Bu arada gündüz uykularını 2 saate indirdik. Geceleri uyumasını sağlayacak hafif bir mama yaptım. Ve bugün uyguladığım taktiklerle bana yenik düştü:). 
Bakalım yarın  neler olacak?
Annelerin zaman zaman düştüğü bu çaresizlikte, peki siz ne yapıyorsunuz? Uyumayınca odada yalnız bırakıp mı gidiyor musunuz ya da direnip saatlerce uyutmaya mı çalışıyorsunuz? Biraz oyun oynayıp tekrar uyuturum mu diyorsunuz.? Ilık bir duş aldırıp masaj mı yapıyorsunuz? Rahatlatıcı bitki çayları mı veriyorsunuz? 
Siz hangisini yapıyorsunuz?


PS: Taktik veren, süper anneler SİBELİME, ZEYNOMA, AYŞEME teşekkürler:)

21 Kasım 2012

Anne Karnındaki Fotoğraflar

Hamileyken 4 boyutlu ultrason cihazı ile bebeğimin 3 boyutlu halini görmek için doktor randevularımızı iple çektiğimi anımsıyorum. Doktorun muayeneye başladığı anda Alperimle benim yüzümdeki tebessüm hiçbir şeye değişilmezdi. Hele göbek kordonu ile elini aynı anda emdiği zaman kahkahalarla onu izlemekten inanılmaz zevk almıştık. Doktorumun elimize verdiği 3 boyutlu görüntüsünün vidolarını evde saatlerce izleyip bak burnu bana gözü sana benziyor demeye daha 3 aylıkken başlamıştık bile.
3 boyutlu fotoğrafları da yanımda taşıyıp hemen herkese heyecanla gösterirdim, resimlere bakıp onu heyecanla beklediğimi anlatırdım. Eskilerini çerçeveleyip salona koymuştum, gelip gidip elime alıp bir karnıma bir de fotoğrafa bakıp gözlerimin dolduğu zamanları unutmak istemiyorum. Bu nedenle 3 boyutlu ultrason çıktılarının fotoğraflarını çekip tab ettirdim. Çünkü  yıllar geçince bu ultrason fotoğrafların silikleştiğini fotoğrafçımızdan öğrendim.
Rüzgarın doğduktan sonraki fotoğrafları ile anne karnındaki fotoğraflarını karşılaştırdığımızda yaşadığımız keyfi ilerde Rüzgarın da yaşaması için saklanmaya değer olduğunu düşünüyorum. Sizde geç kalmadan 3 boyutlu çıktıların fotoğraflarını çekin, tab ettirmeseniz de bir yerlerde saklı kalsın:)






Bebeklerin Tat Alma Duyuları

Edindiğim bilgilere göre; bebeğiniz 6.aydan sonra ne kadar çok tatla tanışırsa, tat alma duyuları o kadar gelişir. Bu nedenle ek gıdaya başladığımızdan beri biraz yorucu olsa da  Rüzgara her öğünde farklı yiyecekler vermeye çalıştım. Bazı anneler pratik olduğu için tercihlerini hazır mamalardan kullanıyor fakat bunlar sterilizasyon amacıyla çok yüksek derecelerde ısıtıldıktan sonra soğutulduğu için bazı besin değerlerini ortadan kaldırıyor. Hazır mamalar içlerinde koyulaştırıcı, tuz ve şeker içerdiklerinden tatları hepsinin aynı oluyor. Bu da bebeklerin tat alma duyularının körelmesine neden olduğundan ileride yemek seçmesine  neden oluyor. Çok pratik olduklarından bende zorda kaldığımda kullandım ama bebeklere yararlı  çok pratik bir yol daha buldum:) Hazırladığınız püreleri fazla yapıp, 8 haftaya kadar buzdolabında saklayabilirsiniz. Sadece yapmanız gereken dışarıda taşıyabileceğiniz derin dondurucuya uygun kaplar bulmak. Ben bebedordan aldım. Hem pratik hem daha ucuz.
Başlangıçta yeni yiyecekleri birer birer daha sonra diğer sebzelerle karıştırarak verebilirsiniz. Kış mevsimi yaklaşırken bebeğinize ıspanak ve brokoli gibi yoğun tatları, patates ve havuçla karıştırarak tanıştırmanızı öneririm. 
Artık Rüzgarın 6 tane dişi olduğu için bizimle birlikte yemek yiyor. Yemeklerimizi ona göre tuzsuz yapıyoruz. Et-tavuk suyu ve baharatlarla yemeklerimiz daha lezzetli ve sağlıklı. Ayrıca baharatlar ve şifalı bitkiler bebeklerin yiyeceğine lezzet ve besleyici değer katıyor ve bebeklerimizin tat alma duyularını geliştiriyor. Kişniş, fesleğen, biberiye ve maydanoz kullanmanızı tavsiye ederim. Et türü yemeklerinizde defne ve biberiye kullanabilirsiniz.
Unutmayın, Bebeklerimiz ne kadar fazla tat ve çeşitli karışımlarla tanışırsa damak zevki aynı ölçüde  gelişir ve farklı yiyecekleri severek yeme olasılığı da artar.
Beslenme konusunda yazdıkça yazasım geliyor çünkü Rüzgarım ilk başlarda yemek yemeği reddetmişti, saatlerce uğraşıp her yemek yedirmeye çalıştığımda reddetmesi, kusması  gece gündüz araştırmalar  yapmama neden oldu. Konumuz bebeklerin tat alma duyuları olduğundan ilginç ve sevimli yemek tariflerini en yakın zamanda paylaşacağım.

PS: Taze püreleri buzdolabında 48 saat, dondurucuda 8 hafta saklayabilirsiniz. (buzdolabının sıcaklığı 4 dondurucunun -18 olmalı). Püreleri bir kereden fazla ısıtmamalı ve tekrar dondurmamalısınız.

Biliyormuydunuz?Çocukların tat alma duyuları o kadar kuvvetli ki..İnsanlar tat alma reseptörleri ile doğar ama dil büyüdükçe bu reseptörler zayıflar. Ama onlar küçük ağızlarda cok yoğun çalışırlar buda çocukların tatlara karşı daha hassas olmaları anlamına gelir.(Parents dergisi, Ağustos 2012)

20 Kasım 2012

Neydik ne olduk?



Hepimiz ANNE olduk..Üniversite yıllarında bize çok uzak olan annelik sıfatı, artık hayatımızın merkezi oldu. Sürekli birbirimizle konuştuğumuz konu ,çocuklarımız oldu:) Kuzeye hangi ayakkabıyı aldın? Duru uyurken tulum giyiyor mu? Kuzeyi hangisi terletmedi?, Bade ilk kıymayı nasıl yedi? Aras diş çıkardığında nasıldı ? Bade aşı olduğunda ateşlendi mi? Zeynomun terrible two şoku derken epey yol aldık. Anne olmayı bitmek bilmeyen heyacanla birbirimize anlattık durmadan..

İlk bebeğimiz Duru şimdi 3 yaşında, ardından Doruk, sonra Aras, Kuzey derken 2 hafta arayla Bade ve Rüzgar Geldi. Ve en sonda ev arkadaşım Deryanın kuzusu Deniz.
Dostluğumuzu çocuklarımızın sürdürmesi dileğiyle..İşte hep uzakta ama yanımda olan Süper Mega anneler:)